Felsefem ve Niyetim
Kronik ağrı çağımızın sorunu. Çoğumuz kaslarımızda tekrarlayan ağrılar, mide sorunları, migren, otoimmün hastalıklar ya da hormonal dengesizliklerle yaşıyoruz.
Yaşadığımız ataerkil, kapitalist ve sömürgeci sistemler—bizi doğadan, topluluktan ve kendi bedenimizden koparırken sonsuz üretkenlik talep eden bu düzen—ağrıyı anormal bir şey olarak görür. Oysa gerçekte, bedenimizin taşımak zorunda kaldığımız her şeye verdiği son derece doğal bir tepkidir.
Bedenimiz her zaman bizi korumaya çalışır. Gerçekten güvende olmadığımız bir sistemde sinir sistemimiz ya aşırı uyarılmış ya da kapanmış halde sıkışıp kalır. Zamanla bu durum kronik ağrı ya da hastalık döngüsüne dönüşür.
Öfkemizi susturmaya, kederimizi bastırmaya, utancımızı gizlemeye şartlandırılırız. Bu kopukluk, sistemi ayakta tutar. Oysa bedenimiz ve duygularımızla bağ kurduğumuzda, kendimizi sağlıklı hissettiğimizde sisteme karşı çıkabiliriz. Bu yüzden daha çocuk yaşta duygularımızın tehlikeli olduğuna inandırılırız. Güvenle ifade edilemeyen bu duygular, sinir sistemimizin bizi koruma çabasıyla ağrıya dönüşür—öyle bir ağrı ki altta yatan her şeyden dikkatimizi tamamen uzaklaştırır.
Ama bir çıkış yolu var. Bu döngünün ötesine geçen bir yol. Bizi sonsuz ilaçlara, tedavilere, ameliyatlara ve faturalara mahkûm eden Batı tıbbı modelinin ötesinde bir yol.
Bu yol, kendi iyileştirici gücümüzü yeniden hatırlama yoludur. Semptomları bastırmak yerine, onları sinir sisteminden gelen mesajlar olarak dinlemeyi öğreniriz. Ağrıdan korkmak yerine, onu anlamaya ve onunla iletişim kurmaya başlarız. Böylece döngü yavaş yavaş çözülür. Bir zamanlar çok tehlikeli hissettiren duyguları hissetmeye izin verdiğimizde, sinir sistemimiz savunmalarını yumuşatır. İyileşme, bedenle savaşarak değil; onun zekasına güvenerek, ihtiyacı olanı ona vererek gerçekleşir.
Bu çalışmayı paylaşıyorum çünkü beni yıllarca umutsuz bırakan, tükenmiş hissettiren ve bedenimde geri dönüşsüz bir hasar olduğuna inandıran kronik bel ağrısından özgürleşmeme aracılık etti. Zihin-beden yaklaşımı sayesinde ağrımın aslında bana kendime ve doğuştan taşıdığım güce açılan bir kapı olduğunu keşfettim.
Bu güçle her yeniden buluştuğumuzda, kopukluktan beslenen sistemlerin temelleri sarsılır. Benim bu çalışmayı paylaşma niyetim de buradan geliyor: başkalarının kendi iyileştirici güçlerini geri kazanmalarına eşlik etmek ve ağrıya bağlı olmadığımızda mümkün olan daha büyük özgürlüğe katkıda bulunmak.